KARAGÖZ İLE HACİVAT: TUZSUZ DELİ BEKİR
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Ramazan ayının birinci günüdür.
Hacivat: " Ramazan-ı şerifler hayrolsun Karagözüm. "
Karagöz: " Sen ne diyorsun Hacivat? Ramazan'la şerif neden kaybolsun? "
Hacivat: " Ramazan-ı şerifler hayrolsun. Hayırlı ramazanlar. "
Derdi dağlardan büyük olan Karagöz Hacivat'ın ne dediğini yine anlayamaz: " Ramazanların tarlası mı? Ne bileyim nerededir? "
Hacivat: " Yani oruç ayına girdik Karagözüm. "
Karagöz: " Hı. "
Hacivat: " Oruçlu musun Karagözüm? Gece sahura kalktın mı? "
Karagöz: " Gece sabaha kadar uyuyamadım. Bir aralık dalmışım. Kötü bir rüya gördüm. Adamın biri beni kesiyordu. "
Hacivat: " Hayrolsun diyecektim. Ama böyle rüyanın hayrı olmaz ki. "
Karagöz: " Hayri'yi rüyanda mı gördün? "
Karagözün hey heylerde olduğunu anlayan Hacivat hey heylere hay hay der geçer.
Hacivat: " Karagözüm rüyanda seni kim kesiyordu? "
Karagöz: " Adamın biri. "
Hacivat: De hadi Karagözüm. Ağzımdan laf çıkmaz bilirsin. "
Karagöz: " Şu Tuzsuz Deli Bekir. Rüyama kadar girdi. "
Hacivat: " Ne demek rüyama kadar girdi? Gerçek hayatta da mı keskinleri oynadı? "
Karagöz anlatmaya başlar: " Yazın bir ara işsizdim. Tuzsuz'dan borç almıştım ödeyemedim. İkidir gelir kapıyı tekmeler açmadım diye kızar bağırır. Yolda önüme çıktı kaçtım kurtuldum. "
Hacivat: " Eee sonra ne oldu? "
Karagöz: " Dün çıkmaz sokakta kıstırdı beni. Hani para dedi. Bıçağını çıkardı ileri geri salladı. Bir böbrekten bir ciğerden dedi. "
Hacivat: " Elinden nasıl kurtuldun? "
Karagöz: " Yarın söz paranı vermezsem bildiğin gibi yap dedim. "
Hacivat: " O ne dedi? "
Karagöz: " Parça mı olsun kuşbaşı mı dedi. "
Hacivat: " Karagözüm senin borcun ne kadardı? "
Karagöz borcunu söyler. Hacivat Karagöz'ün borcunu son kuruşuna kadar eline sayar. Karagöz buna çok sevinir. Daha sonra evinin yolunu tutar. Tahmini doğrudur. Tuzsuz Deli Bekir elinde bıçağı kapının önünde bağırıp çağırmaktadır. Karagöz Bekir Efendi deyip paraları gösterince Tuzsuz bıçaklı elini arkasına saklar: " Vay Karagöz borcunu getirdin galiba. "
Karagöz: " Evet borcum al say hepsi tamamdır. "
Tuzsuz parayı sayar: " Evet tamam der borç morç kalmadı. "
Karagöz: " Bir daha senden borç almam. Bu son olsun. "
Tuzsuz: " Vay köfte vay bir de haklı çıkarsın ha. Ben de sana borç verirsem elim bıçak tutamasın. " der ve bıçağını çıkarır. Karagöz eve kaçar. Kapıyı sürgüler. Kapının önünde nara atan tehditler savuran Tuzsuz Deli Bekir daha sonra evin önünden uzaklaşır. Böylelikle Karagöz kurtulur.

---------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Karagöz: "Hacivat evi taşımışsın? "
Hacivat: " Doğru taşıdım. "
Karagöz: " Nereye taşıdın? "
Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? "
Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
Hacivat: " Ne Konya'sı ne kervanı? "
Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
Hacivat: " Eee? "
Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
Karagöz: " Marmara Denizi Ege Denizi. "
Hacivat: " .... "
Karagöz: " Karadeniz Akdeniz. "
Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
Karagöz: " Saymayı bilirim bir iki üç. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Üç iki bir. "
Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
Hacivat: " Belli sondan birinci. "
Karagöz: " Okumam da iyidir. "
Hacivat: " Şu dükkanın levhasını oku bakalım. "
Karagöz: " Kem küm. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Ham hum. "
Hacivat: " Senin neden üçe gidemediğin belli. "
Karagöz: " Üçe gidecektim ama evden göndermediler. "
Hacivat: " Neden? "
Karagöz: " Çok şey öğrenmiştim beynim dolmuştu. "
Hacivat: " Yapma ya? "
Karagöz: " Bana ayaklı kütüphane diyorlardı. "
Hacivat: " Ayaklı kütüphane ha? "
Karagöz: " Sen de bir şey bilmiyorsun Hacivat? Sen kaça kadar okudun? "
Hacivat: " Beşi bitirdim. "
Karagöz: " Beşi mi? Ben senden çok okumuşum. "
Hacivat: " Vay vay! Üç mü büyük beş mi? "
Karagöz: " Sen de amma cahilsin be Hacivat. Tabi ki üç büyük. "

------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: KOCA KAFALI BİR KELEŞ
Hacivat: " Gökyüzünde yıldız var ay var. "
Karagöz: " Yeryüzünde baldızımın yaptığı çay var. "
Hacivat: " Gökyüzünde bulut var güneş var. "
Karagöz: " Yeryüzünde unutma keleş var. "
Hacivat: " Karagözüm keleş mi var? "
Karagöz: " Var tabi koca kafalı bir keleş var. "
Hacivat: " Acaba kim bu keleş? "
Karagöz: " Kim olacak tabi ki sen. "
Hacivat: " Aman Karagözüm kafan benimkinden büyüktür. "
Karagöz: " Çaresiz kaldığın için şu attığın çığlıktır. "
Hacivat: " Senin denizin bitmiş çırpındığın sığlıktır. "
Karagöz: " Sığır sana derler benden fışkıran sağlıktır. "
Hacivat: " Sığır bana mı derler? Ben sığır falan değilim. "
Karagöz: " Sağır değilsin ama sığır olduğun muhakkak. "
Bana nasıl sığır dersin diyen Hacivat Karagöz'ün yüzüne sert bir tokat vurur. Karagöz yere yuvarlanır ayağa kalkar. Sol eli sol yanağının üstündedir.
Karagöz: " Aman Hacivat bana vurdun. "
Hacivat: " Sen de dayak istedin durdun. "
Karagöz: " Zalim Hacivat bana vurma. "
Hacivat: " Senin uçarken gördüğün telli turna. "
Karagöz: " Hamama gittim yoktu boş kurna. "
Hacivat: " Ben seni bilirim çalar durursun zurna. "
Karagöz: " De git Hacivat alırım seni ayağımın altına. "
Hacivat: " O biraz zor bugün üzüm şerbeti içtim. "
Karagöz: " Tarlada buğday başak mı biçtin? "
Hacivat: " Karagözüm bugün çok saçmaladın. "
Karagöz: " Hacivatım seçmeyi bilemedin. "
Hacivat: " Yanlışta olan ben değilim sensin Karagözüm. "
Karagöz: " Tepeni delerim budur son sözüm. "
Hacivat: " Karagözüm barış yapalım sun bana bir salkım üzüm. "
Karagöz: " İki karış uzakta dur bir bardak zıkkım çözüm. "
Hacivat: " Nasıl olur bir bardak zıkkım çözüm? "
Karagöz: " İç zıkkımın kökünü titrerken gör çözümü. "
Hacivat: " Aman Karagözüm zıkkım zehir olmasın? "
Karagöz: " Zehir tehir olmasın bardağa dolsun. "
Hacivat: " Dur Karagözüm zehir bardağa dolmasın. "
Karagöz: " O zaman Hacivat sessiz kalsın. "
Hacivat: " Ağzıma fermuarı çektim işte bak sustum. "

-------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: MATİZ
Hacivat'ı gece uyku tutmaz. Sabah erkenden kalkar giyinip dışarı çıkar. Karagöz'ün evinin kapısını çalar. Bir daha çalar. Karagöz uykulu gözlerle pencereye çıkar. Bakar kapıyı çalan Hacivat'tır: " Hacivat sabahın seher vakti neden kapıyı çalarsın? " diye sorar.
Hacivat: " İn aşağı Karagözüm yarenlik edelim. Ben söyleyeyim sen dinle. Sen söyle ben dinleyeyim. "
Karagöz: " De git Hacivat başka işin yok mu senin? Alırım ayağımın altına. "
Hacivat: " Gel aşağı Karagözüm gece uyku tutmadı. "
Karagöz: " Seni uyku tutmadı ama benim uykumu kaçırdın. "
Hacivat: " Uykunu mu kaçırdım? Uykun nereye kaçtı? "
" Uykum sana kaçtı " diyen Karagöz pencereden Hacivat'ın üstüne atlar. Boğuşmaya başlarlar. Karagöz'ün elinden kurtulan Hacivat: " Dur Karagözüm sana bir hesap sorusu sorayım bilirsen hemen giderim. " der.
Karagöz: " Sor bakayım benim hesabım kuvvetlidir. "
Hacivat: " İki iki daha kaç eder? "
Karagöz: " Hı.. "
Hacivat: " Yani ikiyle ikiyi toplasan kaç olur? "
Karagöz: " Kaç mı olur? İkiyle ikiyi toplasan kaç olur? "
Hacivat: " Tamam işte Karagözüm ben sana soruyorum. İkiyle ikiyi topla kaç buldun? "
Karagöz: " İki iki daha şey eder. Ya Hacivat bu soru kolay daha zorunu sor. "
Hacivat: " Sen bunu bil daha zorunu sorarım. "
Karagöz düşünürken aradan zaman geçer. Sağa sola bakınıp bir kurtarıcı ararken Tuzsuz Deli Bekir çıkagelir. Hacivat'tan çok Karagöz'le haşır neşirliği vardır: " Vay Karagöz arpacık kumrusu gibi ne düşünürsün? Karadeniz'de gemilerin batamaz kayığın olsa Marmara'da batardı. Bilmem anladın mı? "
Karagöz bu matizden oldum olası hoşlanmamıştır. Onun olduğu ortamda dut yemiş bülbüle döner. Matize korkuyla karışık saygı duyar. Her zaman matizin belindeki bıçak olmasa ben bilirim yapacağımı der. Ama ufaktan da olsa racon kesmeden duramaz: " Ya matiz Hacivat beni gece rüyasında görmüş. Sabah erkenden kapıma üşüştü. Soru soracağım dedi. Şimdi sen söyle: İki iki daha kaç eder ben bilemem mi? "
Matiz: " Bilemezsin. Bilirsen seni sokak sokak sırtımda gezdiririm. " Der ve belinden bıçağını çıkarır aha bak şuraya yazıyorum diyerek çömelip toprağı eşeler.
Bunun üzerine Karagöz sadece küçük değil büyük dilini de yutar. Sus pus olur ve gözlerini aşağı indirir. İçinden matiz geldi beni Hacivat'ın elinden kurtardı ama rezil etmese bari diye düşünür.
Karagöz'ün süngüsünün düştüğünü gören matiz Hacivat'a döner: "Bak Hacivat ben ilk mektebin birinci sınıfına giderken sınıfın en tembeliydim. Arap hoca bize dua öğretirdi. Evde kitaptan iyice çalışın ezberleyin gelin. İşte şu şu duaları okutucam derdi. Ben evde tastamam duaları ezberlerdim ama Arap hoca karşıma dikilince duaları unutuverirdim. Bana kızardı bağırırdı. Senenin ortasına doğru bu Karagöz bizim sınıfa geldi. Arap hoca beni bıraktı buna yöneldi. Karagöz araptan çok azar işitti. Üçe gitmedi. Daha sonra başka mahalleye taşındılar bu da araptan kurtuldu. Arap hoca tekrar bana döndü. Bir sene sonra ben de araptan kurtuldum dörde gitmedim. "
Matiz derin bir iç geçirir hal ve gidiş böyle Hacivat kardeş. Haydi kalın sağlıcakla der ve yürüyüp gider. Karagöz ile Hacivat ise az sonra selamlaşıp dostça ayrışırlar.

----------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: ZAMAN MAKİNESİ
Karagöz bir gün hızlı adımlarla evinden çıkar ve Hacivat'ın evine doğru yürümeye başlar. Karagöz çok hırslıdır gözü hiçbir şeyi görmez. Kendisini tanıyıp selam verenlere bile eyvallah etmez. Hışımla gelip Hacivat'ın evinin kapısını çalar. Hacivat kapıyı açar:
" Yavaş ol Karagözüm kapıyı kıracaksın! Tokmağı görmez misin? Tekmeyle kapı çalınır mı? Evi yıkacaksın. Benden korkmaz mısın? "
" Kes! Senden korkmam. Sen benden korkar mısın? "
" Aman Karagözüm korkarım. Yeter ki evimi başıma yıkma."
" Hemen gel benim evin bahçesine. Hani diyordun ya yüz sene sonra ne seni ne beni kimse bilmez hatırlamaz. Onun sağlamasını yapacağız. Bakalım doğru mu? "
" Hah hah ha. Aman Karagözüm. Bırak yüz seneyi elli altmış sene sonra bile insanlar bizi hatırlamaz. Suya yazılan yazı gibi ağızdan söz uçup gider. Kim Hacivat diye kim Karagöz diye kim beni ana kim seni bile. "
" Kes! Çekerim senin kulaklarını. Kapa kapını düş peşime. "
Gerisin geriye dönüp uzaklaşan Karagöz'ün ardından Hacivat koşarak zor yetişir: " Karagözüm nedir benimle derdin? Ben öylesine şakacıktan söylemişimdir. Sen esas mı sanırsın? "
" Artık iş çığırından çıktı. Sen şakacıktan konuşmadın ben de esas sandım. Elli altmış sene değil altı yüz altmış sene sonrasına gideceğiz ve o zamanın insanına bizi soracağız. Ey ademoğlu Karagöz ile Hacivat'ı bilir misin diyeceğiz. Yüz kişiden bir kişi bile tanımayan çıkarsa ben süpürge olayım yolları süpüreyim. "

Karagöz daha sonra Hacivat'ı evinin bahçesine götürür ve kendi icadı zaman makinesini gösterir: " Bak Hacivat bu benim yaptığım zaman makinesi. İkimiz buna binip geleceğe gideceğiz. Bakalım Bursa ve Pınarbaşı Meydanı nasılmış? Kaç yüz sene sonra insanlar nasılmış? Bütün bunları öğreneceğiz. "
" Aman Karagözüm bu ne böyle? Tahtadan tenekeden bir odacık yapmışsın. Ama bunun tekerlekleri yok. Tekerlekleri olsa bile hani at hani eşek. Bunu ne çekip götürecek? "
" Kes! Zırıltıyı bırak! Tekerleğe ihtiyaç yok çünkü yürümeyecek. Bu makine zaman içinde süzülecek. Süzülerek zamandan hızlı gidecek ve zamanın önüne geçecek. İstediğim yerde duracak ve o zamanda kalacak. Biz de makineden çıkıp geleceği göreceğiz yaşayacağız. "
"Neler diyorsun Karagözüm? Söylediklerinin yarısını anlamadım. İddianı ispat et benden sana bir tepsi cevizli baklava hediye. "
Bunun üzerine Karagöz: " Bir tepsi cevizli baklava mı? Desene ağzım tatlanacak" dedikten sonra zaman makinesinin kapısını açar ve haydi bakalım Hacivat gir içeri der.
Hacivat içeri girip sandalyeye oturur. Karagöz de diğer sandalyeye oturup kapıyı kapatır. Ayaklarıyla bisiklet pedalına benzer bir tür pedalı çevirmeye başlar. Aracın etrafını bir zaman bulutu kümesi kaplar. Karagöz Bursa Pınarbaşı Meydanı diye bağırır ve pedalı altı yüz altmış defa çevirdikten sonra bırakır. Biraz sonra araç Pınarbaşı Meydanı'nda belirir. Karagöz ile Hacivat araçtan çıkarlar.

Sene 2011. Aralık ayının yirmi dördü. Karagöz ile Hacivat'ı meydanın ortasında gören insanlar onların başına toplanırlar. Bir çocuk sevinçle koşarak yanlarına gelir ve geride kalan annesine bağırır: " Anne koş bak Karagöz'le Hacivat. "
Adamlar kadınlar çocuklar Karagöz ile Hacivat'ın etrafını sarar. Duyan gelir gören gelir. Ortalık kalabalıklaşır. Karagöz nasılsın? Hacivat nasılsın? diye hal-hatır soranlar çoğunluktadır. Sizleri çok seviyoruz diyenler vardır. Karagöz atıp tutturmuş olmanın gönül rahatlığı içinde Hacivat'tan yana döner: " Hani Hacivat kimse bizi tanımazdı? Ne oldu gıkın çıkmıyor? Çamura oturdun mu şimdi? "
" Ne desem bilmem ki Karagözüm. Şaşırdım kaldım. İnsanlar bunca sene sonra bile beni tanıdılar ya eee ben de az değilim hani tanımasalardı şaşardım. "
" Vay Hacivat fırıldak olmuş dönüyorsun! Yaptığın laf kalabalığı. İnsanlar seni tanıdılar ama ben varım diye seni tanıdılar. Ben olmasam seni kim bilecek? Önce benim adım anılıyor. Ben başroldeyim sen fagüransın. "
" Hah hah ha. Ona fagüran değil figüran derler. "
" Ha fagüran ha fegüran ne fark eder? Doğrusunu kim bilebilir ki? "

Serdar Yıldırım da ilk andan itibaren Karagöz ile Hacivat'ın yanındaydı. Onların konuşmalarına kulak müşterisi olmuştu. Karagöz'ün konuşmasından imla kelime söyleyiş hatalarını cımbızla çekip alarak diliyle şekillendirip doğrusunu söyleyen Hacivat Serdar'ın bilerek yaptığı hatayı cımbızladı: " Oğlum yazıyorsun bari doğrusunu yaz. Ona kulak müşterisi değil kulak misafiri denir. "
Aynı anda kadının biri yanındaki kadına şöyle demektedir: " Üniversiteli gençler galiba. Çok güzel rol yapıyorlar. Tıpkısının aynısı Karagöz ile Hacivat bunlar. "
" Doğru kardeş belli tiyatro eğitimi almışlar. Böyle gerçekmiş gibi rol yapan tiyatrocu az bulunur. Broadway yıldızları bunlara bir bardak su veremez. "
Üniversiteli gençler galiba diyen kadının on yaşındaki oğlu annesinin dediklerine katılmıyordu. Annesi çok güzel rol yapıyorlar demişti. Bakın bu doğru olabilirdi. Dünya bir sahnedir dersek onlar başroldeki aktörlerden ikisiydi. Dünya sahnesine çeşitli devirlerde çeşitli oyuncular önderlik etmişti. Önderler liderlik pozisyonlarını hiçbir zaman kaybetmezler ve yüzyıllar sonra bile bu özelliklerini sürdürürlerdi. Önemli olan iyilikleriyle artı değerleriyle hatırlanmaktı. İşte Karagöz ile Hacivat: Bu ikiliye kötüdür fenadır demek kimsenin aklına gelmezdi. Her tip insan için biçilmiş kaftandılar. Korkunç zordur herkes tarafından beğenilmek takdir edilmek.
Annesi son olarak tıpkısının aynısı Karagöz ile Hacivat sanki bunlar demişti. Sankiyi aradan çıkartırsak geriye ne kalır? Gerçekten bunlar Karagöz ile Hacivat olabilir miydi? Çocuk annesinin elinden kurtulup Karagöz'ün ağzıyla boğazı arasındaki yeri yani sakalını tutup çekiştirdi. Sakal sağlamdı tutanın elinde kalmıyordu.
Çocuk: " Anne Karagöz'ün sakalı takma değil " dedi ve diğer eliyle Hacivat'ın sakalını çekiştirdi. " Bak anne Hacivat'ın sakalı da takma değil. Bunlar gerçekten Karagöz ile Hacivat " dediyse de annesinin çatılmış kaşlarıyla karşılaşınca sustu.

Serdar daha sonra Karagöz ile Hacivat'ı kalabalıktan kurtararak Muradiye semtine götürdü. Oradan Çekirge semtine inecekler ve ikiliye türbelerini ziyaret ettirecekti. Yolda Serdar şu internet kafeye girelim de resimlerinizi görelim ve hayat hikayenizi okuyalım dedi.
Bunun üzerine Karagöz: " İnternet kafe mi? Ne interneti ne kafesi? Güvercin kafesi filan gibi mi? "
Serdar: " Hayır güvercin değil tavşan kafesi. Suya yazı yazarsın kalmaz ya internette havaya yazıyorsun kalıyor. Cep telefonunla resim çek koy siteye foruma aylar sonra bile silinmez bozulmaz. "
Hacivat: " Cep telefonu mu? O da ne ki? "
Serdar cebinden telefonunu çıkararak: " İşte bu. Sende de bundan bir tane olsun ben burada sen Uludağ'da rahatça konuşup anlaşırız. "
" Hiç o kadar uzaktaki iki insan birbiriyle konuşabilir miymiş " diyen Karagöz Serdar'ın üstüne yürüdü. Serdar kaçtı Karagöz kovaladı. Az sonra yorulan Karagöz Serdar'ın peşini bırakıp bir kenara oturdu ve Hacivat'ın gelmesini beklemeye başladı.
Karagöz çabuk sinirlenmişti ama siniri hemen geçti. Karagöz ile Hacivat kafede resimlerini görünce gururlandılar hayat hikayeleri okununca duygulandılar. Hayat hikayelerinin son bölümünü okumadan geçen Serdar müthiş ikiliyi hala hayatta olduklarına inandırdı ve türbe ziyaretini kara listeye aldı. Onlara tarihsel ve teknolojik bilgi verdi.

Serdar daha sonra Karagöz ile Hacivat'ı kapalı çarşıya götürdü ama onları oradaki izdihamda kaybetti. Ertesi gün Pınarbaşı'na giden Serdar zaman makinesini göremedi. Araç ortada yoktu. Karagöz ile Hacivat zaman makinesine binip gitmişler miydi? Yoksa belediye bu nedir deyip aracı çöpe mi atmıştı? Belediye aracı çöpe atmış olsa bile Karagöz ile Hacivat'ı da çöpe atacak hali yoktu. Serdar Bursa sokaklarında çok aramasına karşın onların izini bulamadı. Üzüntüsü doruğa çıkmıştı ki bu hikayeyi yazıp rahatladı. Bu hikayenin Karagöz ile Hacivat'ın hatırlanması akıllara düşmesi açısından yararlı olacağını düşündü.

SON

---------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: EKMEK
Bursa sokaklarında gezip dolaşan Karagöz ile Hacivat Pınarbaşı Meydanı’na geldiklerinde yorulduklarını anlarlar ve bir ağacın altına oturup dinlenirler.
Daha sonra Hacivat:“ Aman Karagözüm içim bayıldı. Fırından ekmek al da suya banıp yiyelim. “
Karagöz: “ Ekmek alayım da yakında fırın var mıdır? “
Hacivat: “ Var ya. Az önce önünden geçtik. “
Karagöz: “ Hiç fark etmedim. Yerini tarif et hangi somun fırınında? “
Hacivat eliyle işaret eder: “ Şuradaki inek ahırının ilerisindeki somun fırınında. “
Karagöz: “ Ne işi varmış elinin ineğin kuyruk sokumunda? “
Hacivat: “ Karagözüm nereden çıkarırsın ineğin kuyruk sokumunu? Şu ahırın ilerisindeki somun ekmek fırınında. “
Karagöz: “ Ahırda samandan ekmek mi pişiriyorlar? “
Hacivat: “ Hiç samandan ekmek olur mu? Buğday ekmeği olur buğday. “
Karagöz: “ Atlara buğday ekmeği insanlara saman ekmeği. “
Hacivat: “ İnsanlar saman ekmeği yemezler. İnsanlara buğday ekmeği atlara saman ekmeği. “
Karagöz: “ Demek o fırında atlara saman ekmeği pişiriyorlar. “
Hacivat: “ Öyle demek istemedim. “
Karagöz: “ Ama öyle dedin. Atlara saman ekmeği dedin. “
Hacivat: “ Dur Karagözüm. Sana cümle anlatayım derken ben kelimeleri şaşırdım. Gitmemek için böyle yaptın. Ağzımdan çıkanı kulağıma duyurmadın. Ben bir ekmek alıp geleyim “ diyen Hacivat hızlı adımlarla oradan ayrılır. Biraz sonra elinde bir somun ekmek ve bir çanak suyla gelir. Ekmeği ikiye böler ve yarısını Karagöz’e verir. Birlikte ekmeklerini suya banıp yerler.

--------------------------------------------------------------------------

SİVRİKOZ ZAMANA KARŞI
Sivrikoz'un küçük yaşlardan itibaren kafasına takılan sorular vardır. Yıllar geçtikçe bu sorular daha da belirginleşir. Annesine babasına amcasına dayısına bu soruları sorar fakat gelen cevaplar tatminkar olmaz. İyi güzel diyorsunuz da benim beklediğim cevaplar bunlar değil der. Babası bir gün: " Sivrikoz beklediğin cevaplar bunlar değilse sen sorduğun soruların cevabını biliyorsun demektir. " der de Sivrikoz babasına cevaplardan tam olarak emin olmadığını söyler. Sivrikoz'un sorduğu sorular nedir?
Acımasızca geçen zaman insanları neden yaşlandırıyor?
İnsanların görünüşleri neden değişiyor?
Zaman geçtiği için insanlar yaşlanıyorsa zamanı durdurmak mümkün değil midir?
Sivrikoz bir gün babası Hacivat'tan izin alır ve zamanı arayıp bulmak onunla hesaplaşmak için yola çıkar. Sonraki günlerde zamanı arar her önüne gelene zamanı sorar ama kimse zamanın nerede olduğunu bilmemektedir. Günlerden bir gün bir ormandan geçerken bunalır olanlar canına tak der ve bağırır: " Ey zaman kimsin sen neredesin aramaktan bıktım çık ortaya yetti yaptıkların. "
Birden ormanda sert bir ses yankılanır: " Hey genç beni mi aradın? Senin adın nedir? "
" Benim adım Sivrikoz. Seni aradım. Soracak sorularım var. Neden insanları yaşlandırıyorsun? Şimdinin ihtiyarı bir zamanlar gençtim güçlüydüm diyor. Geçtin de ne oldu? Ne kazandın? İnsanlar belli bir yaşa gelince o insan için zamanı durdur. Yaşlanmasın ama yaşasın. Genç kalsın. "
" Sen neler diyorsun Sivrikoz? Daha önce kimse benim işime karışmıyordu. Ben de istediğim gibi kendimi kuruyordum. Genç ve güçlü birini yaşlı iki büklüm bir ihtiyar haline getirmek benim için önemli. Ben o ihtiyarın genç halini hatırlar ve gülümserim. Ama sen istemiyorsan bundan sonra kimseyi yaşlandırmam. "
Zamandan söz alan Sivrikoz sevinçle oradan uzaklaşır. Sonraki günlerde zaman sözünü tutmaz ve insanları yaşlandırmaya devam eder. Durumu fark eden Sivrikoz çok üzülür ve bir daha zamanı ne arayıp ne sorar.